Kars’ın Rus Hakimiyetindeki Yılları: Tarihsel Bir Gerçeği Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Adalet Penceresinden Okumak
Tarih bazen sadece savaşların, anlaşmaların ve siyasi sınırların hikâyesiymiş gibi anlatılır. Oysa bir şehrin kaderi, o topraklarda yaşayan insanların hayatlarıyla, duygularıyla ve mücadeleleriyle anlam kazanır. Kars’ın 19. yüzyılın sonlarında Rusya İmparatorluğu’nun eline geçmesi de yalnızca siyasi bir olay değil; kimliklerin, toplumsal cinsiyet rollerinin, çeşitliliğin ve adalet arayışının iç içe geçtiği çok katmanlı bir dönüşümdü. Gelin bu süreci birlikte, hem analitik hem de empati odaklı bir bakışla yeniden düşünelim.
Kars Rusların Elinde Kaç Yıl Kaldı? Tarihsel Bir Arka Plan
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum, Rusya İmparatorluğu’nun egemenliğine geçti. Kars, 40 yıl boyunca —1878’den 1918’e kadar— Rus yönetimi altında kaldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’nın yeniden bölgeye girişi ve 1920’deki Kars Antlaşması ile şehir nihayet Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına katıldı.
Bu 40 yıllık dönem yalnızca bir “işgal” veya “yabancı yönetim” dönemi değildi. Kars, çok uluslu, çok kimlikli ve çok kültürlü bir yapıya kavuştu. Fakat bu değişim herkes için aynı anlama gelmedi: Kimileri için fırsat, kimileri için göç, kimileri içinse travmaydı.
Kadınların Perspektifinden: Empati, Direnç ve Toplumsal Dayanışma
Kars’ın Rus hakimiyetindeki yılları kadınların tarih sahnesindeki sessiz ama derin etkilerini anlamak açısından önemli dersler sunar. O dönemde kadınlar, savaşın ve göçün en ağır yüklerini taşıyan kesimdi. Ailelerini korumak, çocuklarını hayatta tutmak, kültürel kimliklerini yaşatmak onların omuzlarındaydı. Özellikle Müslüman Osmanlı kadınları için bu dönem, “ev” kavramının kökten değiştiği bir dönemdi.
Rus yönetimi, eğitimde ve kamusal alanda bazı modernleşme adımları atsa da bu reformların çoğu erkek odaklı kaldı. Kadınlar genellikle kamusal yaşamın dışında tutuldu. Buna rağmen, yerel kadın dayanışma ağları oluştu; kültürel hafızayı koruma, dili yaşatma ve kimliği sürdürme görevini üstlendiler. Bu da bize gösteriyor ki, tarih sadece savaş meydanlarında değil, mutfaklarda, evlerde ve kadınların sabırla kurduğu topluluklarda da yazılır.
Erkeklerin Perspektifinden: Analitik Yaklaşım, Direniş ve Yeniden İnşa
Toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde erkeklerin hikâyesi genellikle “direniş” ve “çözüm üretme” üzerinden şekillenir. Kars’ın Rus idaresi altındaki yıllarında erkekler, siyasi temsil, askeri örgütlenme ve toplumsal direnişin ön saflarında yer aldı. Osmanlı sadakatini sürdürmek, kültürel ve dini kimliği korumak, yeni koşullara uyum sağlamak gibi görevlerle karşı karşıya kaldılar.
Bu süreçte erkeklerin çözüm odaklı tavrı, bazen Rus yönetimiyle müzakere, bazen de yerel direniş hareketlerine katılım şeklinde ortaya çıktı. Kars’ın yeniden Osmanlı toprağı olmasında bu stratejik ve analitik yaklaşımların büyük payı vardı. Ancak erkeklerin rolü sadece siyasetle sınırlı değildi; toplumun yeniden örgütlenmesinde ve kültürel kimliğin korunmasında da önemli sorumluluklar üstlendiler.
Çeşitlilik ve Kimlik: Kars’ın Yeni Toplumsal Dokusu
Rus egemenliği Kars’ı çok kültürlü bir mozaiğe dönüştürdü. Rus, Ermeni, Gürcü, Rum ve Azeri topluluklarının bir arada yaşadığı bu yeni yapı, kültürel etkileşimleri de beraberinde getirdi. Bu durum bir yandan zenginlik yaratırken diğer yandan toplumsal gerilimlere de neden oldu. Özellikle kimlik temelli ayrımcılıklar, adalet ve eşitlik konularını daha görünür hale getirdi.
Bugün sosyal adalet perspektifinden baktığımızda bu dönem, “ötekiyle yaşamanın” ne kadar zor ama bir o kadar da öğretici olduğunu gösteriyor. Farklı kimliklerin bir arada var olma çabası, bize günümüz toplumsal çeşitlilik tartışmaları için de değerli dersler sunuyor.
Toplumsal Adalet İçin Tarihten Ders Almak
Kars’ın 40 yıllık Rus yönetimi deneyimi, toplumsal adaletin yalnızca hukuki bir mesele olmadığını, aynı zamanda bir empati, diyalog ve karşılıklı saygı meselesi olduğunu hatırlatır. Kadınların görünmeyen emeği, erkeklerin stratejik direnişi ve farklı kimliklerin bir arada yaşama çabası; hepsi bugünkü toplum için yol gösterici olabilir.
Bugün Ne Öğrenebiliriz?
Tarih bize sadece ne olduğunu değil, ne olabileceğini de gösterir. Kars’ın hikâyesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, çeşitliliğin ve adaletin bir şehir tarihini nasıl şekillendirebileceğini anlamak için güçlü bir örnektir. Şimdi sıra bizde: Geçmişin bu çok katmanlı mirasından yola çıkarak daha kapsayıcı, daha adil bir gelecek kurabilir miyiz?
Sen ne düşünüyorsun? Kars’ın bu tarihsel deneyimi, günümüzde toplumsal cinsiyet rollerine ve sosyal adalet mücadelesine nasıl ışık tutabilir? Yorumlarını bizimle paylaş!